4.12.06

Yanılsama

Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: Biri hiç bir şeyin mucize olmadığını düşünmek,diğeri ise HERŞEYİN mucize olduğunu düşünmektir.

Albert Einstein


BAKMAK ve GÖRMEK..


Eğer yukarıdaki görüntülere bilgisayarınızın hemen önünden bakarsanız, kızgın yüzün solda, sakin yüzün sağda olduğunu görüyorsunuz...

Ancak, 2-3 metre uzaklaşıp baktığınız zaman tam tersini görüyorsunuz...

Bu illuzyon, Glasgow Üniversitesi'nden Phillippe G. Schyns ve Aude Oliva tarafından yaratılmış.

Her gördüğümüz, her zaman gerçek olmayabiliyor…


2.12.06

Gören Gözler

Dünya Hali
Hamit Seçil

Fazla söze gerek bırakmayan bir fotograf. Yayınlandığı FotoKritik adlı sitede 100'ün üzerinde yorum alan, ancak seçici gözelrin görebileceği, anı yakalamış bir fotoğraf. Ben yorum yapmıyorum çünkü fotoğraf kendini yeterince anlatıyor zaten. Sadece FotoKritik Sitesindeki ilginç bir yorumu aktarmak istiyorum:

"bu koca sitenin içindeki binlerce fotoğraf arasında, üzerinde saatler hatta günler harcanmış yüzlerce fotoğrafa birkaç saniyemi zor verirken, bazen o saniyelere bile acırken.. uzun süre izledim, düşündüm (ne yazacağımı değil), fotoğraf bakana konuşuyor, çok şey söylüyor, farklı açılardan farklı duygulara sürüklüyor."

23.11.06

Türk halkının "parçacıklara" yaklaşımı!

Geçen gün Hürriyet gazetesinde CERN ile ilgili bir haber çıktı. Haber o kadar değil ama gelen yorumlardan bazıları acayip komik. İçlerinde bana ait bir yorum da var. Haberi ve yorumları şuradan okuyabilirsiniz.

Bu konu ile ilgili olarak insanların duyarsızlığı ve cehaleti üstelik buna rağmen Türk halkına özgü mükemmel yorumları acınacak halimize güldürüyor. Benzer bir olay daha önce bir takside başıma gelmişti. Olay aynen şöyle gelişti:
Okula gitmek için taksiye bindim. Taksici okula gittiğimi öğrenince neci olduğumu sordu.
- "Fizikçi!" dedim.
- "Yani doktor" dedi.
- "Yok, biraz daha farklı. Biz insanla değil maddeyle ilgileniyoruz" dedim.
- "O zaman mühendis" dedi.
- "Aslında tam olarak öyle sayılmaz. Biz laboratuarda bilimsel araştırmalar yapıyoruz. Örneğin ben maddeyi oluşturan temel parçacıklarla ilgileniyorum. Hani madde atomlardan oluşur ya..."
- "Hmmmm!!!"
- "İşte biz o atomları da oluturan daha küçük parçacıkları bulmaya çalşıyoruz."
Daha fazla derinlere inmemem gerektiğini düşünüp sustum. Taksici abimiz de bir süre ses çıkarmadı. Aradan çok kısa bir süre geçtikten sonra yorumu patlattı:
Yolun kenarında yümekte olan bir kıza bakarak, "Bunda da ne parçacık vardır beaa!!!"

4.11.06

Binary

522ST Anılarım 2

Yine bir gün 522ST ile gidiyorum. Kavacık’a doğru yaklaşıyoruz. Fakat şoför amca bilmem kaç numaranın 3 dakika gerisinde kaldığını fark ettiği için basıyor da basıyor. Olmadık manevralar yapıp bir o şerit bir bu şerit geziyor. Kavacıkta durağa girmeyip, hemen yanındaki sonu kırmızı beyaz çizgili hunilerle kapatılmış yola girdi. Ben nasıl çıkacağını merak ederken amcanın huniyi fark etmediğini anladım. Son anda fark etti ama çok geçti. Bir manevra denedi yine ama olmadı. Biz huniyi aldık altımıza. Tabi aynı anda otobüsün altından bir ses gelmeye başladı. Öyle bir ses ki, hiç bir şeyden haberleri olmayan diğer yolcular “N’oluyor yahu” diye bakınmaya başladılar. Bu arada şoför amca hiç bir şey yokmuş gibi davranıyor. Bir yandan da huni kurtulsun diye otobüsü sağa sola sallıyor. Ama olmuyor. Huni bir türlü takıldığı yerden kurtulmuyor. Baktı olmayacak, yolun kenarındaki suyolunun üstüne çıktı. Amacı, oradaki boşluktan yararlanıp huniden kurtulmak. Bu arada ne olduğunu anlayamayan yolcular, “N’apıyor bu yaw” diye bağırmaya başladılar arkadan. E doğal olarak tabi. Amca yolun kenarındaki tepeye tırmanıyordu neredeyse. Birinci deneme başarılı olmayınca bir kere daha denemeye çalıştı ama bu sefer arkadan gelen sesler iyice artınca vazgeçti. Eeeh deyip bastı devam etti. Tam köprüye girecekken ses birden kesildi. Tamam dedim. Huniden kurtulduk. Şoför amca da şöyle bir rahatladı. Tam o sırada aklımdan şunlar geçiyordu: Otobüsün altından fırlayan huni nereye gitti acaba?

522ST Anılarım 1

Sonunda okulun servisinden yararlanmaya başladım da bir kıtadan diğerine 522ST ile geçmekten kurtuldum. Gerçi sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum çünkü kitap yazacak kadar çok malzeme çıkıyordu 522STden.

Geçen gün bindim otobüse. Her şey normal gibi… Sonra birden bir yerden çıt çıt çıt bir ses geldiğini fark ettim. Periyodik bir şekilde, hiç aksatmadan “çıt”lıyor bir şeyler. Bakındım sağıma soluma. Fark ettim ki önümde duran yaşlı amca ile teyzeden geliyor bu ses. Ellerinde birer alet, basıp duruyorlar. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir sahne canlandı gözümde. Zürih-İstanbul uçağındayım. Hostes yolcuları sayıyor. Yalnız bu işi ağzıyla yapmak yerine gördüğü her kelle için elindeki numaratöre basarak yapıyor. Birden, 522ST’deki bu hacı amca ve hacı teyzenin ellerindeki numaratörlerin ne işe yarayabileceği ile ilgili birkaç fantezi geçti aklımdan. Acaba benim gibi uzun saçlı, gavur görünüşlü tipleri mi sayıyorlardı. Yoksa otobüse binen yolcuları mı? Yok canım! Olamaz. Kimi sayarlarsa saysınlar bu kadar hızlı çıtlayamazlar. Şoförün yaptığı kural ihlallerini sayıyor olabilirler ama şoförü izledikleri filan da yok ki. Birkaç saniye böyle düşündükten sonra, aydım. Amca ile teyze tespih çekiyorlardı.

3.11.06

Foreword

Since I passed writing exam in September, I can write essays in English, too. I guess it will be useful for me as well my foreign friends.

Essay writing in English is like solving some differential equation. It has some certain rules. If you obey the rules, even without creative ideas, you can write accomplished essays. On the other hand, it is very easy to forget something that you don’t use. Therefore, I will try to write some essays in English, as well as Turkish writings, for my blog.

By the way, Boğaziçi University’s The School of Foreign Languages offers a very well organized web page for who wants to improve their writing skills. It is called BUOWL (Bogazici University Online Writing Lab). It was very helpful for me. My teacher couldn’t believe that the article I wrote belonged to me, after I studied that web page. I recommend that page for who will take any writing exam or TOEFL.

And here are my goals for this blog: As I explained in my first writing in Turkish, I am blogging because I want to make some memories durable, I want to give news about me and want to share any kind of information with people. I believe that information should be globalized. In addition to that, writing is a way for communication and communication is one of the most important problems of us. So, we need to write!

28.10.06

Bir yerden başlamak gerek

Uzun zamandır istiyordum bir blog oluşturmayı. Ama her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmeden eyleme geçirememe alışkanlığım (takıntı demek daha doğru) sürekli beni engelliyordu. Pek çok şeyi olduğu gibi bunu da herkesten fazla ciddiye alıyorum. Sonuçta bütün dünyanın okuyabileceği (gerçi sadece Türkçe bilenlerin demek gerek) bir şeyler yazıyorsun ve bütün sorumluluğu sana ait. Alıverirler vallahi adamı içeri. İçeri girmekten korkmak işin geyiği tabi de yaptığım işi düzgün yapmak önemli olan. En basitinden kullandığım dili adam gibi kullanmak. Bu da durup üzerinde düşünmeyi gerektiriyor ve sonuç olarak zaman kaybediyorsun. Bütün bunlara karşın yazma isteği ağır bastı ve biraz zaman kaybetmeyi göze alarak biraz da takıntılarımdan kurtulmaya çalışarak yazmaya başladım işte sonunda.

Neden yazmak istediğimi sayfanın başındaki giriş bölümünde özetledim kısaca. Orada yazanlar bu işi yapmaya ilk karar verdiğimde bir deftere karaladıklarımın bir özeti. Aşağıda tamamını okuyabilirsiniz.

Yazmak gerek!
Yaşam ve çevremde olan olayların karşısında kendimi bir "gözlemevi" gibi hissediyorum. Bu biraz da fizikçi olmaktan kaynaklanıyor olsa gerek. Olayları ve insanları gözlemeyi seviyorum. Eh ne yalan söyleyeyim biraz da renkli bir yaşamım var. Renkli derken sürekli değişen ve gelişmelere açık demek istiyorum. Türkiye ortalamaları açısından düşününce birden fazla STK’ya (Sivil Toplum Kuruluşu) üye olmak, hatta bir öğrenci kulübü kurmuş ve başkanlığını yapmış olmak insanın yaşamının renkli olmasını sağlıyor. Ya da internette chat yaptığı İngiliz bir arkadaşının Türkiye’ye gelip 1 ay birlikte kalması ve sonra ilginç bir şekilde ortadan kaybolması… Ya da dünyanın en büyük bilim merkezi ve hatta WWW’nin doğduğu yer olan CERN’e gidip orada çalışmak... Ya da milletvekili danışmanlığı yapmak… (Yazdıklarımın kendini beğenmişlik olarak algılanmamasını aksine neden paylaşmak istediğimin en iyi açıklaması olarak anlaşılmasını umuyorum)
İşte bütün bunlardan dolayı çok büyük bir veri akışı var duyu organlarımdan ve beynimden geçen. Her şeyi kaydetmek ya da üzerinde yorum yapmak imkansız. Ama sadece bir kısmını bile saklayabilmek ilginç sonuçlar çıkarmanızı sağlayabiliyor. Bunun en basit örneğini geçmişte yazdığım yazılara bakınca anlıyorum. 25li yaşların üzerine çıkınca artık hiç hatırlamadığınız 18li yaşlarınızda yazılmış bir aşk mektubunu okumak ilginç duygular yaşatıyor insana. Bu geçmişe dönüp bakabilme isteği yüzünden çocukken bir alet hayal etmiştim. Sürekli benimle birlikte dolaşıp etraftaki her şeyi kaydedecek kamerası olan bir alet. Bu sayede her şeyi kalıcı hale getirebilecektim. Şu an çok daha rahat görüyorum. Bir şeyleri kalıcı hale getirmek için yazmak yeterli oluyor. Çocukken düşündüğüm aletin icat edilmesini beklemeye gerek yok.
Öte yandan bilginin evrensel olması gerektiğine inanıyorum. Paylaşılmayan bilginin bence bir anlamı yok. Internet ise bunun için en uygun ortam doğal olarak. Bilgiyi kağıtlara yazmak yerine Internet üzerinde saklamak çok daha anlamlı. Örneğin yeni aldığım fotoğraf makinesi üzerinde yaptığım deneysel çalışmaları anlatmak veya Gentoo kurarken karşılaştığım saç baş yolduran sorunlardan kurtulmanın yollarından söz etmek hatta hatta İsviçre konsolosluğuna gitmeden önce bilinmesi gereken bizzat tespit edilmiş 10 önemli ayrıntıyı yazmak, hem paylaşmak hem de ileride bakıp hatırlamak bağlamında çok yararlı.
İşte bu yüzden buraya bir şeyler yazmak için zaman ayırmaya çalışacağım.
Burada yazacaklarımı üçe ayırıyorum:
- Birincisi yaşama dair gözlemlerimi ve yorumlarımı yazacağım, düşünmek ve düşündürmek için.
- İkincisi kendimle ilgili gelişmelerden küçük notlar düşeceğim, hatırlamak ve hatırlanmak için.
- Üçüncüsü bana gelen çeşitli yazılardan bazılarını paylaşacağım, öğrenmek ve öğrenilmesini sağlamak için.
Bütün bunlarla birlikte tabiî ki gülmek ve güldürmek için de yazacağım.
Bir de tabi “iletişim” var. Hep söylüyorum. İletişim en büyük problemimiz. Bi iletişebilsek o kadar çok sorunumuz çözülecek ki. Aslında çok basit bir durum: veri alıp gönderme işlemi. Anlaşmak koşul değil. Sadece gönder ve al. Ama biz onu bile beceremiyoruz. Yazmak iletişim kurmak demek. Önce kendimle sonra okuyanlarla… İşte bu yüzden, yazmak gerek!